

Geçtiğimiz çarşamba akşamı Kafa Radyo instagram sohbetlerinde Oğuz Otay’ın konuğu olan profesyonel tur rehberi Mois Gabay’ın, programı izleyememiş misafirlerimiz için sohbetinin bir özetini aşağıda sunuyoruz. Keyifli okumalar dileriz.
- İstanbul Kentinin kültürel ve turistik önemi
İstanbul bizleri her daim şaşırtan, gezip keşfetmeye doyamadığımız, tarihi 8500 yıl kadar geriye gidebilen, üç imparatorluğa başkentlik edip, her dönemde farklı güçler tarafından hoyratça yakılıp yıkılsa da küllerinden doğan bir hazine. Bizler insanların kentleri inşa ettiğini düşünürüz. Halbuki gözden kaçırdığımız noktalardan biri de kentlerin de bizleri inşa ettiğidir. İstanbul benim adımla, ailemle, geçmişimle yakından ilgilidir. Kaybolmakta olan mozaiğin parçalarından biri olarak İstanbul bana çok kültürlülüğü, zıtlıkların uyum içerisindeki birlikteliğini anımsatır. Bu tıpkı Hamursuz ekmeğinin, paskalya çöreğinin ve Ramazan pidesinin yan yana satılabilmesi gibidir. Bu şehrin turistik önemi de tarih boyunca bir yandan fiziki güzelliklerini bir arada barındırıp, dünyaya örnek olacak bir şekilde çan ezan ve hazanın birlikteliğidir. Bugün maalesef, bizler bu şehri tüketirken kendimizin de tükendiğini fark edemiyoruz.
- İstanbul adı nereden geliyor?
İstanbul’un tarih boyunca kullanılan isimleri ve hikayeleri ile ilgili farklı rivayet mevcuttur. Megaralı Kral Byzas’ın efsanesi, gerçeğe en yakın ve tarihçiler tarafından da kabul gören hikayedir. Aynı zamanda en çok bilinen efsanedir. Kral Byzas’ın, Yunan Mitolojisi’nin en önemli karakterlerinden olan, Denizler Tanrısı Poseidon’un oğlu olduğu da anlatılır. Kral Byzas ile ilgili bilgileri ise bir başka yazıda ele alacağım. Efsaneye göre Yunanistan’ın Megara kent devletinde yaşayan Kral Byzas, çeşitli nedenlerden Yunan yarımadasını terk etmek zorunda kalır ya da kendisine yeni bir koloni kurması görevi verilir. Yeni şehrini nereye kurmasını gerektiğini Delfi (Delphi) tapınağının kahinine sorar. Kahinden aldığı cevap:” Körler ülkesinin karşısına” olur. Megaralı Byzas, halkıyla birlikte İstanbul Boğazı‘nı geçerek Khalkedon’a yani bugünkü adı ile Kadıköy’e (ya da doğru tabirle Kadıköyü’ne) kadar gelir. Burada Sarayburnu’nun mükemmel konumunu fark eder. 3 tarafı sularla çevrili bu yarımada kusursuz bir doğal korunma alanına sahiptir. Üstelik su havzası nedeniyle tarıma ve balıkçılığa da uygun olduğu bellidir. Bunun üzerine “Kahin’in bahsettiği körler ülkesi burası olmalı” der. “Bu kadar iyi bir konum varken buraya şehir kuranlar ancak kör olabilirler” diyerek Sarayburnu’na geçer ve Dünyanın en eski kentlerinden birinin temellerini atar.
Kent, 330 yılında Roma İmparatorluğu’nun başkenti ilan edilince Latince ”Yeni Roma” anlamına gelen ”Nova Roma” adı konuldu, ama bu isim çok benimsenmedi. 337 yılında İmparator I. Konstantin’in ölümüyle kentin adı onun şerefine ”Konstantin’in kenti” anlamına gelen ”Konstantinopolis”e çevrildi. Konstantinopolis, Bizans İmparatorluğu boyunca kentin resmi adı olarak kaldı. Osmanlı İmparatorluğu 1004 yıl ”Byzantion”, 1116 yıl da ”Konstantinopolis” olarak adlandırılan şehri fethettikten sonra isim kavgasına girmedi. Konstantinopolis’in Arapça’sı Konstantiniyye ve mutluluk şehri anlamında Dersaadet halk arasında sık kullanılan isim olmuştur. İstanbul kelimesinin de kökeni Rumca olan Stan Polis kelimelerinden yani “Şehre gidiyorum”dan almıştır. Bunun kökeni de şehre gidenlerin yerle halka bu soruyu sormasından geldiği rivayet edilir.
- Benim için önemli İstanbul semtleri
Hepimizin İstanbul’u, bu şehre olan bağlılığı doğup büyüdüğümüz ilk anılarımızı paylaştığımız semte göre değişir. Benim İstanbul’um doğup büyüdüğüm Pera- Galata ve Beyoğlu’dur. Doğma büyüme Beyoğlu çocuğu olduğumu gururla söylerim. Bu bir yandan da 500 yıllık İstanbullu olmakla yakından ilgilidir. Galata dediğimiz bir zamanların Ceneviz kolonisi tarih boyunca elliyi aşkın milletin bir arada yaşadığı ayrıcalıklı bir bölgeydi. Beyoğlu ise modern cumhuriyetin en önemli simgelerinden biri. Bugün her ne kadar çoğu İstanbullu bu güzelim semte gelmekte imtina etse de çocuk yaşlarda Taksim Cumhuriyet Anıtı önünde anne babanızla bir fotoğraf çektirmenin, Beyoğlu’nda tarihi binaların, pasajların arasında bir gezinti yapmanın keyfini ne tutabilir? Tabii ki tarihi yarımada, Haliç ve boğaz köylerimizi de unutmayalım. Hikayesi olan, bağ kurabildiğimiz bizler için önemli. Hasköy- Balat, Kuzguncuk – Ortaköy, Şişli – Tatavla, Sultanahmet, Kadırga Kumkapı, Yedikule- Samatya ve tabii ki dünyanın en güzel çarşısını barındıran Kadıköy- Yel değirmeni ve Moda. Bu semtleri çocuklarımıza tanıtmadan onların şehirle bağ kurmasını beklemeyelim. Keşke çocukluğumun Büyükada’sını da bu semtlerde sayabilseydim. Her şeye rağmen Prens adalarımızı da listeye ekleyelim.
- İstanbul Nasıl Gezilmeli
İstanbul’u gezebilmek her an her yaş ve her dönem yaşanması gereken bir tutku bana kalırsa. Kültür turlarına yatkın ve İstanbul aşığı bir İstanbullu olarak bu şehirle arasında bağ kurabilmiş, yaşadıklarını hikayeleri ve duyguları ile size aktarabilecek her profesyonel tur rehberi meslektaşımı şehri keşfetmek için tercih edebilirsiniz. Bir semti gezmek o semtin dününü ve bugününü karşılaştırıp, sadece yaşanan mutlu olayları değil tarihsel olguları ile nedenleriyle inceleyebildiğinizde anlam kazanır. 6-7 Eylül 1955’i öğrenmeden Beyoğlu’nu, Tatavla’yı öğrenebilmek mümkün müdür? Peki ya Kuzguncukluların İliya’nın Bostanı için verdikleri mücadeleyi anlamadan bu semti süpermarket zincirlerinin neden dolduramadığını anlayabilir miyiz? İstanbul’u karadan, denizden doya doya her noktasını hazmederek gezdikçe sizler de betonlaşan İstanbul’un ardında gizli kalmış şehri keşfedebilirsiniz.
- İstanbul’un en önemli 10 eseri
- Ayasofya
- Galata Kulesi
- Altınkapı ve Studiosus Manastırı kalıntıları
- Tarihi sarnıçlarımız
- Topkapı Sarayı
- Süleymaniye Camii ve Mimar Sinan eserleri
- Kapalıçarşı
- Kız Kulesi
- Demir Kilise
- Rumeli Hisarı
- Büyükada Rum Yetimhanesi
- Kültürel Mozaik nedir ?
Farklılıklarımızla bir arada olabilme becerisidir. Yaşamımızdaki farklı renkleri kabul etmek ve varlığından mutluluk duyabilmektir. Tek renkte bir dünya olsa, deniz toprak gökyüzü doğada her şey aynı renkte olsa ne kadar sıkıcı olurdu hiç düşündünüz mü ? Kültürel mozaik kaybetmekte olduğumuz en büyük zenginliğimizdir.
- Türkiye’de önemli turist çekim noktaları
İstanbul, Kapadokya, Efes, Pamukkale, Konya ve son yıllarda tabii ki doğunun keşfi ile Göbeklitepe..
- Türkiye’de mutlaka görülmesi gereken 10 yer
- Medeniyetin 0 noktası Göbeklitepe
- Tanrıların Mekânı Nemrut
- Konuşan Taşların şehri Mardin
- Güzel Atlar Diyarı Kapadokya
- Şifa ve medeniyetin merkezi Pamukkale
- Güneşin en son battığı yer Gökçeada- İmroz
- Doğayla Denizin birleştiği nokta Ölüdeniz
- Peygamberler diyarı Urfa
- Karlar Altında Kars – Ani Harabeleri
- Ege’nin incileri İzmir – Efes ve Şirince
- Gruplar ile alakalı profiller
Rehberlik biraz da duygu işidir. Karşınızdaki misafirin o sabah nasıl uyandığını, beklentilerini, ne zaman anlattıklarınıza ilgi gösterip nelerden hoşlanabildiğini iyi tahmin edebilmeniz gereklidir. Marifet kısa zamanda belki de yıllarca unutmayacağı önemli bilgileri özet halinde keyifli hikayeler eşliğinde verebilmektir. Sizin de anlattığınız konuları iyice hazmetmeniz ve bilmediğiniz bir şey olduğunda samimiyetinizle belirtmeniz gereklidir. Rehberlik samimiyet gereken bir meslektir. Siz ne kadar karşı tarafa sıcak ve samimi olup kendinizi verirseniz o derece olumlu tepki alırsınız…
- Semt isimlerine dair hikayeler
Çukurcuma semti ismini Fatih Sultan Mehmet’in ordusu ile o bölgeden bir Cuma günü geçerken namaz vaktinde “gelin şu çukurda Cuma namazını kılalım” demesinden sonra Çukurcuma adının verildiği rivayet edilir. Pera sözcüğü Rumca Peran – suyun öteki tarafı demektir. Taksim ise adını meydanda Cumhuriyet Anıtı’nın arkasında yer alan Maksem ve su deposundan alır. Buradaki maksemden 1730’lu yıllardan itibaren civardaki çeşmelere içme suyu taksim edildiği – paylaştırıldığı için zamanla semte de adını vermiştir.
- Başımdan geçen ilginç rehber hikayeleri
Balatta sokak kavgasına, Zeyrek’te Roman düğününe ve bazen tur yaptığım semtlerde dönem dizilerinin çekimlerine denk gelmemiz …
- Beyoğlu bir insan olsaydı fiziği, davranışları ile nasıl tarif ederdiniz…
Siyah takım elbisesi, fuları ve üstünden hiç düşürmediği pardösüsüyle, hayatın tokadını yemiş, artık yalnız, şaşırabilecek hiçbir şeyi kalmamış, ayağına prangalar bağlı ama her şeye rağmen buradayım diyen bir adam. Biz Beyoğlu’nu daha fazla hırpalamadan özgür bırakmayı başarabilirsek kendimizle de barışmış olacağız.