Profesyonel Tur Rehberi Nermin Hatay
Hikayesi olmayan hiçbir şey bizi çekmez. Hikâye, bir şeyin ruhu olduğuna dair tek işarettir. İnsanda da nesnelerde de öyledir. Bizi çeken nesnelerin hikayesi tarihlerinde saklıdır,tıpkı insan hikayelerinin biyografilerinde saklı olduğu gibi. Yüze atılan her çizik kişinin biyografisinde gizlenmiş hikâyesinden bir parçadır. Biyografiye olan merakımız bu yüzdendir. İnsana dair bir sırrı da ancak böyle çözeriz. Sır çözme arzusu insanın hayat yolundaki en büyük macerasıdır.
Yaşayan bir nesne olarak İstanbul biyografik destanlar şehridir. Modernizmin getirdiği her türlü yıkıcılığa rağmen köşe bucakta saklı bir tarih parçasının çekiciliğine kapılmadan dolaşmak mümkün değildir. Tabii hikayesini biliyorsanız, gezmek bu büyüyü tecrübe etmenin nadir yollarından biridir. Her adım, her gezi şehre dair hatıralara şahit olmak demektir. Bu tıpkı cansız görünen nesneye yeniden can vermek olarak da tanımlanabilir.
Nesnesi artık bir hayale dönse bile hikayesi tarihinde saklı İstanbul semtlerinden biri de Şehzadebaşı’dır. Unkapanı’ndan Aksaray’a doğru giderken yüzünüz denize doğru bakıyorsa solunuzda direkler arası ve Şehzadebaşı camisi kalacaktır. Daha geride Bozdoğan kemeri kendini gösterir. Caminin karsında estetik değerini bulmak için bayağı bir çaba sarf etmeniz gereken Büyükşehir Belediyesi binası yer alır. Sağdan yürümeye devam ederseniz ise Fatih semtine gidersiniz. Bu güzergahta sağınızda kalacak şekilde yerin altına itilmiş gibi duran bir kalıntı yığını vardır. Hikayesini biliyorsanız ilgiyle izlersiniz. Zengin hikayeleri olan bir yapının metruk kalıntıları sizi karşılar. Bu meşhur Aziz Polyeuktos kilisesi’dir. Ayasofya’dan önce İstanbul’un en muhteşem kilisesi 6. Yüzyılda yaşayan müzik bilgini Romonos Melodos’un kantakiası, hymn 54/21’de geçen Justinien’in söylediği bir cümlenin muhatabı olan kilisedir.
Romonos’a göre Imparator Justinien Aya Sofya’yı bitirince “Seni geçtim Süleyman!” demistir. Bu sözün Yahudi peygamber Süleyman ve onun Tapınağı ile ilgisi yoktur. Aslında Justinien gerçekte Süleyman Mabedi’ne benzetilerek yapılan Polyeuktos kilisesi için bu sözü sarf etmiştir. Biraz da hiç sevmediği kilisenin banisi prenses Juliana’ya telmih vardır. Sözün anlamı şudur; ‘Ey Juliana seni ve muhteşem eserini geçtim’
Kilisenin hikayesi’ne ve meşhur prenses Anicia Juliana kim olduğunu siz de merak ediyorsunuzdur.Anikia Juliana (462-528) Batı Roma imparatoru Olybrius Anicius Augustus’un kızı olarak İstanbul’da yaşamıştır. Politik hırsı dolayısıyla general Flavius Areobindus ile evlenmiş ama umduğunu bulamamıştır.
Oldukça dindar ve diyofizit yanlısıdır ve Monofizitlerle ciddi mücadele etmiştir. Politika konusundaki sertliğini inanç bağlamında da sürdürür. İmparator Anastasius’un Kadıköy konsilini tanımaması onu öfkelendirmiştir.Sanatın ve kilise mimarisinin philoktistesi yani hamisidir.İstanbul’da pekçok kilise yaptırdığını biliyoruz, fakat onun göz bebeği Polyeuktos olacaktır. Enteresan bir sekilde tıp ve eczacılığa ilgisi vardır. Bundan dolayı Honoratea’da/Pera’da bir kilise insa ettirince bölge halkı kendisine bir kitap hediye etmiştir. Son derece önemli olan bu kitap Dioscurides ( Codex Vindobonensis ) veya Anicia Juliana Codex diye bilinir.İlk hali MS.1. yüzyılda kaleme alınan bu eserde botanikten tıbba,eczacılğa kadar her tür doğa bilgisi mevcuttur. Kitabın ithaf sayfasında yaptırdığı kilisenin bulunduğu mahalle halkı Anicia’ya şükranlarını sunar. Kitabın 6.sayfasında kendi portresi de vardır. Bu kitap 1350’de İstanbul’da Vaftizci Yahya manastırında Neophytos adlı bir kesiş tarafından revize edilecektir. Aynı metin 1406’da aynı manastırda John Chortasmenos tarafından tekrardan düzenlenecektir. Kitap Kanuni Sultan Süleyman’ın doktoru Joseph Hamon’un eline geçer. Onun mülkiyetindeki eser batıya Alman elçisi Busbecq tarafından tanıtılacaktır. Bugün Avusturya’da bulunan bu manuscrpte Anicia Codex denmesinin sebebi budur.
Juliana’nın göz bebeği kilisesine geldiğimizde; her şeyden önce bu eser sadece dinsel duygularla yapılmış değildir. Yapının aynı zamanda kendisinin de içerisinden geldiği Theodosius ailesinin sembolü olarak insa edildiğini biliyoruz. Kilisenin yapıldığı yerin de tesadüf seçilmediği anlaşılmaktadır. Çünkü bu bölgede (Saraçhane/Constantinianae) Theodosius ailesine ait pek çok saray ve yapı bulunmaktadır. Zaten yaptırdığı kilisenin yerinde daha önceden büyük büyük annesi Eudocia’nın insa ettirdiği daha küçük çapta bir baska Polyeuktos kilisesi daha mevcuttu. Juliana bu binayı yıkacak ve yerine kendi göz bebeğini, anıtsal Polyeuktos kilisesini yapacaktır.
Kilisenin kendisine adandığı Polyeuktos Melitene yani bugün Malatya’da Roma’lı askerdir. Pagan iken Hrıstiyan olur. Kayınpederi olan vali Felix ve ailesi buna şiddetle karsı çıkarlarsa da o kararından dönmez. 10.yüzyılda yasadığı tahmin edilen Symeon Metaphrastes’e göre;
Polyeuktos bir gün Malatya şehir meydanında imparator Decius’un herkesin putlara tapmasını emrettiği genelgesini yırtar. Biraz sonra şehir meydanında put heykelleri taşıyan kalabalığı görünce onlara saldırır ve putları kırmaya baslar. Yetkililer Polyeuktos’u yakalar ve ailesinin gözü önünde kafasını keserler. Malatya’da gömülür ve daha sonra üzerine bir kilise inşa edilir. Ne zaman öldüğü hakkında farklı rivayetler varsa da, MS 250 en doğru tahmin gibi görünmektedir. Bir baska tahmin de 255 civarı Valerian dönemidir. Hem doğu hem batı kiliselerinde ahde vefanın ve yeminlerin koruyucu azizi olarak çok önemli bir yer tutar.
Juliana’nın kilise inşasına başlama tarihi 524 civarıdır.527 yılında imparator Justinien döneminde tamamlanır. Kilise Ayasofya’dan önceki en müthiş yaptıdır.Binanın klasik mimari ayrıntıları bir yana bırakılırsa, en çarpıcı özelliği Kudüs’teki Süleyman Mabedi’ni esas alarak insa edilmiş olmasıdır. Kilisenin hafiri olan Richard Martin’e göre zeminin düzenlenişi, sık kullanılan palmiye motifleri, nar sembolizmi, leylak bezemeler… bunlara işarettir. Ayrıca kilise içerisinde Süleyman Mabedi’ne olan referans bir baska kanıttır. Buna şaşmamak gerekir. Çünkü Bizans geleneğinde saltanatın sembolü olarak Davut ve Süleyman figürleri her bağlamda kullanılmıştır. Leo 3’ün Eclogası,Basil döneminde peygamber Elijah’ın gündeme gelmesi ve bir Süleyman heykeli yaptırması gibi çok sayıda örnek vardır. Bunun en bilineni Magnaura’da bulunan ve mekanik bir sistemle çalışan Süleyman’ın Tahtıdır.
Kilisenin Haçlı Seferlerinden sonra terkedildiği sanılıyor. Bu süreçte bazı parçaların yağmalandığı İtalya’da San Marko kilisesinde kullanıldığını biliyoruz. Bu parçalar hala görülebilmektedir. Yapıya ait bazı unsurlar baska binaların insasında da kullanılmıştır. Zeyrek’de Pentakrator’da birkaç örnek mevcuttur. Polyeuktos’tan bahseden son görgü şahidi Novgorad’lı Antony’dir.1200 Yılında İstanbul’a gelmiş ve yapıyı görmüştür.
Kilise ibadet dışında imparatorluğun siyasal sembolü olan emperyal yürüyüş alaylarında önemli rol oynamış görünmektedir. Books of Ceremonies’e göre imparator Paskalya kutlamaları sürecindeki Easter Monday’de yanındakilerle birlikte Büyük Saray’dan çıkar ve Havariler Kilisesine kadar yürürdü. Forum Toiri (Bayezıt) bölgesini geçince yürüyüş alayı Şehzadebaşı’na gelir ve imparator Polyeuktos’ta durur, burada elindeki meşaleyi yenisiyle değişirdi.
Kiliseye ait en ilginç parçalardan biri az sayıda bulunan kitabelerdir. Orijinalde yapının hem içine hem de dışına yazılan bu kitabeler Juliana’yı övmektedir. Kazılarda sadece birkaç satırı keşfedilen bu yazıtın şans eseri tam nüshası Greek Anthology (Anthologia Palatina) denilen 10.yüzyıla ait bir koleksiyonda kaydedilmiştir. Muhtemelen Juliana’nın belirlediği sekilde yazılan metnin Anthology’de 1-41. satır arasına denk düşen bölümü naosda,42-76. bölüm de nartekste bulunmaktaydı. Kilisenin Süleyman Mabedi’ne benzer sekilde yapıldığı ifadesi her ne kadar kazılarda ortaya çıkmamış olsa da Anthology’de korunmuştur .Bu hoş ve önemli yazıt Anicia Juliana’nın bize kalan en derin sırlarının sembolüdür metinlerin geri planında ne varsa sadece o bilmektedir. Âmâ artık bizi de ortak etmiştir.
Bu yazıtın Grekçe orijinalinden İngilizceye tercümesinin Türkçesini aşağıya veriyoruz. Fakat metni Klasik Diller/Grekçe uzmanı bir arkadaşımıza kontrol ettirdik. Bakalım bu tercümenin satır aralarından Juliana’ya uzanan bir yol bulabilecek miyiz ? Bir seyyah ruhuyla okumanızı tavsiye ederiz ;
” İlahi inayete mazhar olan Polyeuktos için buradaki kiliseyi yaptıran ilk kisi, tanrıyı yüceltme arzusundaki imparatoriçe Eudocia idi. Fakat O kilisesini şimdiki kilise gibi ve bu kadar büyük insa etmemişti. Ama bunun sebebi kaynak yetersizliği veya bazı seylerin eksik bırakılması değildir. Bir kraliçe için eksiklik olur mu ? Fakat O (Eudocia) kilisesinin kendi soyundan gelen biri tarafından daha muhteşem yapılacağını ilahi ilham vasıtasıyla önceden öğrenmişti. Bu sülaleden gelen, mübarek ailesinin parlak nuru, dördüncü nesilde ayni saltanat kanından olan Juliana, bu en zarif çocuğun ebeveyni imparatoriçenin (Eudocia’nın) umutlarını kırmadan, daha küçük orjinalini esas alarak su anki sekli ve hacminde olan binayı insa etti. Atalarının kudretli izzetini inkişaf ettirdi. O (Juliana)
Sadece Mesih’e adanmış hakiki bir iman ile yaptığı her şeyi atalarının yaptıklarından daha mükemmel bir şekilde icra etti. Yaptığı güzel faaliyetlerle atalarını bile onurlandıran mümin Juliana’yı duymayan mı var? Sadece alnının teri ile ölümsüz Polyeuktos’a yaraşır değerli bir mesken insa etti. Çünkü O İlahi Krallığın yiğitlerine lekesiz armağanların nasıl sunulacağını biliyordu. Bütün dünya, her şehir onun büyük isler yaparak atalarını yüceltişini haykırır. Juliana’nın azizlere muhteşem tapınaklar yapmadığı tek bir yer gösterebilir misin? Senin imanlı ellerinden çıkmış icraatlarının işaretini taşımayan bir mekân var mıdır? İmanlı gayretini bilmeyen neresi var? Yeryüzünün sakinleri, daima hatırlanacak olan senin islerini terennüm eder. İman gayreti ile yaptığın icraatlar saklı değildir. Emekle yapılan işler unutulmaz. Hatta tanrıya adadığın mabetlerin sayısını sen bile bilmiyorsun. Sanırım dünyada tanrıya hizmet edenleri ululamak için sayısız tapınaklar inşa eden sadece sensin. Atalarının hayırlı işler yapan adımlarını izleyerek, o iman içerisinde ebedi soyuna sekil verdi. Bundan dolayı uğruna bağış yaptığı ve kiliseler inşa ettiği semavi Kral’ın hizmetçileri (azizler) O’nu, oğlunu ve oğlunun kızlarını korusun. Bu çok çalışkan ailenin ifade edilemez, izzeti güneş varlığını sürdürdükçe devam etsin. Hangi koro Juliana’nın icraatlarını yeterince öven ilahiler terennüm edebilir. O Roma’yı donatan Konstantin’i, Theodosius’un ışıl ışıl parlayan altın nurunu, atalarının hükümran soyunu izleyerek ailesine bedel isler yaptı ve kısa zamanda pek çok önemli isi kemaline erdirdi. O tek basına bütün zamanı zapt etti ve tanrıya ulaşmak için ince ince işlenmiş muhteşem bir mabet diken Süleyman’ın hikmetini aştı. Diplere kadar uzanan temelleri, yerin altından fışkırması ve semanın yıldızlarına yükselmesi nasıl bir şey ? Batıdan doğuya doğru nasıl uzanıyor, günesin anlatılamaz parlaklığı ile nasıl da ordan oraya parlıyor. Ortadaki naosun her iki kenarında sağlam sütunlar üzerindeki sütunlar altın kaplı çatının ışınlarını destekliyor. Her iki tarafta kemerlere oyulmuş girintiler ayın her daim parlayan nurunu yaratıyor… Atalarının ruhları için, kendi hayatı için, gelecek nesiller için ve hali hazırda yaşayanlar için Juliana’nın yaptığı sayısız isler bunlardır. ”
Evet Greek Anthology içinde korunan bu metin aslında kilisenin naosu ve narteksinde yazılıydı. Burada tasvir edildiği kadar etkileyici miydi ? Büyük ihtimalle evet. Bu kilise hiçbir zaman bulunamayabilirdi. Fakat Harrison ve Fıratlıdan oluşan kazı ekibi 1960’da burayı keşfedince her şey değişti. Juliana Anicia’nın sırlarını onlar deşifre etti ve bizler şahitleri oluyoruz. Bir seye adım atmak ona şahit olmak anlamına da geliyor. Gezmek ve gezgin ruhu şahit olma arzusunun en eğlenceli yöntemi. Artık Saraçhane’ye giderken bu ruhla gitmenizi öneriyorum. Şahitlik ruhuyla.
1 Yorum. Yeni Yorum
Müthiş bir yazı olmuş. Tebrik ediyorum👍😇